Sanayi Devrimi’ni Açıklamak; Yüksek Ücretler Hipotezi

 Sanayi Devrimi’ni Açıklamak; Yüksek Ücretler Hipotezi

 

Not: Bu makale, 14 Haziran ve 15 Temmuz 2024 tarihlerinde daktilo1984’de yayımlanmış olan iki yazımın birleştirilmiş halidir

 

Sanayi Devrimi, muhtemelen iktisat tarihinin en çok üstüne durulmuş tarihsel olayıdır, zira Sanayi Devrimi temel olarak, Malthus tuzağı olarak kavramsallaştırılmış [1] düşük ve hatta neredeyse sabit bir büyüme trendinden [2], modern, inovatif ve sürdürülebilir bir ekonomik büyüme rejimine doğru geçişin en önemli aşamasını temsil eder.[3] Sanayi Devrimi’ne haklı olarak yüklenen bu devasa anlama rağmen, sebepleri hakkında sosyal bilimler çevresinde belli bir uzlaşıdan bahsetmek olanaksızdır. Sanayi Devrimi’nin sebepleri her zaman olduğu gibi hale ateşle tartışılmakta; her geçen gün daha yeni çalışmalar yapılmakta ve halen literatürün önemli bir kısmının konsensüs ile aşağı yukarı benzer sonuçlara vardığını gözlemleyememekteyiz. Bunun muhtemel bir sebebiyse, modern ekonomik büyüme rejimine geçiş gibi büyük bir tarihsel kırılmanın arkasında, tüm bir açıklayacılığa haiz yegâne temel bir sebepten ziyade birçok farklı sebebin birleşiminin yatmasıdır. Bu farklı sebepler ve faktörler, birbirlerinden soyut ve holistik şekilde de tezahür etmemiş; bilakis farklı faktörler ile etkileşime girerek sonuca sirayet etmiştir. Durum böyle olunca da, Sanayi Devrimi’ni analitik düzeyde açıklamak için birden fazla ve önce birbirlerini ardından da büyük resimi tamamlayan sebeplere işaret etmek zarurettir. Bu yazı serimde, Sanayi Devrimi hakkında literatürdeki; kurumlar ve siyasal rejim, emperyalizm, kültür gibi farklı açıklamaları ele almayı ve onları ilk başta özetleyip ardından da karşılaştırmalı olarak değerlendirmeyi düşünüyorum. İlk olarak, bilhassa Robert Allen’ın şahsıyla özdeşleşmiş, “Yüksek Ücretler” hipotezini ele alacağım. Bu hipotez temel olarak, yüksek ücretlerin girişimcilere yeni icatlar için teşvik verdiğini ifade eder. Hipotez, İngiltere’de Sanayi Devrimi’nin sebeplerini, temel olarak o dönemde yüksek ücretler-ucuz sermaye kombinasyonun varlığında arar. Yüksek ücretler ve ucuz sermaye kombinasyonu, emeğin kullanımını kısıp yerine sermayeyi ikame eden teknolojileri geliştirmeyi teşvik etmiştir. “Ücret ve enerji fiyatlarındaki büyük farklılıkların bir sonucu olarak İngiltere'deki işletmeler, ucuz enerji ve sermaye kullanımını artırarak pahalı emekten tasarruf sağlayan teknolojiyi kullanmayı kârlı buldu.”[4]

 

Allen’a göre 18. Yüzyıl İngiltere’sinin en ayırt edici özelliklerinden birisi yüksek ücretlerdi[5] Öyle ki, Allen’ın topladığı veri seti bağlamında bu hususu, diğer önemli Avrupa şehirleriyle mukayeseli olarak görebiliriz:[6]




Ücretler sadece tüzel olarak diğer ülkelere nispeten yüksek değil; aynı zamanda sermaye maliyetine oranlandığında da tüm dünyadan daha yüksek bir seviyedeydi. [7] Aynı şekilde, İngiltere’deki yoğun kömür madenlerinden dolayı enerjinin maliyeti de diğer her yere göre daha düşüktü.[8] Allen’a göre, emek faktörünün yüksek maliyeti ile sermayenin düşük maliyetinin oluşturduğu sinerji girişimcilere pahalı emek faktörünü, ucuz sermaye ve enerji ile ikame etmeye, böylece de emek maliyetinden tasarruf edip toplam kâr marjını arttırmaya ve yeni sermaye-yoğun inovasyon yolları aramaya yöneltmişti. Yani, emeğin yüksek fiyatı, üretimin maliyetini arttırdı ve bu da kâr güdüsüyle hareket eden girişimcileri maliyeti azaltmak için üretimde emek faktörünü olabildiğince kısıp yerine daha ucuz olan sermayeyi kullanmaya yönlendirdi.  Allen’a göre “Makro-icatlar, on sekizinci yüzyılda Britanya'da yapıldı; çünkü Britanya'nın yüksek- ve artan - ücretleri emeğin yerine sermaye ve enerjiyi ikame eden teknolojiye yönelik talebi tetikledi.”[9] Yani, emeğin maliyetinin hiçbir ülkede olmadığı kadar fazla olması ve sermaye(ve enerji) fiyatlarının bir o kadar da az olması, girişimcileri insan gücü yerine sermayeyi ikame etmeye yönlendirmiş, böylece de makineleşme ortaya çıkmıştı.

 

Bu hususu daha iyi kavramak için Sanayi Devrimi’nin muhtemelen en temel sektörü olan tekstile göz atalım. [10] 1780-1860 arasında, Britanya’daki toplam verimlilik artışının yüzde 25’i sadece tekstil sektöründeki icatlardan kaynaklanmış ve bu da tekstil sektörünü söz konusu dönemde toplam verimliliğe  en fazla katkı sağlayan sektör konumuna yükseltmişti.[11] Peki, neden tekstil sektöründeki icatların neredeyse tamamı Britanya Ada’sından çıkmıştı? Allen hipotezine göre cevap basitçe, bu icatları yapmanın potansiyel kâr marjının en yüksek olduğu yerin Britanya olmasıdır. Sanayi Devrimi sırasında, tekstil sektöründeki en temel üç icat: Eğirme makinesi, su çerçevesi(water frame) ve liflerden iplik yapan eğirme tezgahıydı.(spinning mule)[12] Bu üç temel icat, pamuk eğirmenin mekanizasyonunu gerçekleştirmişti. Pamuk eğirmenin mekanizasyonu ile inanılmaz düzeylerde verimlilik kazanımları elde edilmişti. Mesela 1836’da, üretim için gereken ipliklerin maliyeti, 1760’a göre yüzde 50 düşmüştü. [13] Fakat, bu icatların verimlilik kazanımlarının en temel sebebi, emek kullanımından tasarruf etmeleriydi. Allen bu hususu şöyle yazar: “Bir libre (İngiliz ağırlık birimi) olan iplik başına gerçek katma değer, 1836'da el yöntemlerle pound başına 18,12 libreden, makine yöntemleriyle 1,52 libreye düştü. Üretimde, 17,19 peniden 0,5 peniye düşen emek tasarrufları özellikle belirgindi. Sermaye maliyetleri, emekteki tasarruf kadar olmasa da yine de belirgin oranda azaldı.- libre başına 1 peniden 0,5 peniye kadar. Britanya pamuk endüstrisindeki yeni inovasyonlar, amansız bir şekilde, üretimin en pahalı faktörü olan emekten çok önemli ölçüde tasarruflar sağladı.”[14] Bu bağlamda ifade edilebilir ki, tekstil sektöründeki icatların sağladığı verimlilik kazanımları büyük ölçüde pahalı ve kıt emek faktörünün tasarrufundan kaynaklanıyordu. Allen da dolayısıyla, bu tür icatları yapmanın maliyetine, sadece emeğin çok pahalı ve kıt olduğu yerlerde katlanabileceğini ifade eder.[15] Örneğin, Hargreaves’ın icat ettiği ip eğirme makinesi, üretimde gerekli sermaye-emek oranını 70’e çıkarmış ve muazzam ölçülerde bir emek tasarrufu sağlamıştı.[16]

 

Tekstil sektöründeki çığır açıcı icatların niçin İngiltere’de icat edildiğini anlamak için, bu icatların İngiltere’deki potansiyel getiri oranlarını (the rate of return) diğer ülkelerle mukayese etmek, muhtemelen yeterli olacaktır. İngiltere’de ip eğirme makinesi satın alıp kullanmanın getiri oranı sent başına yüzde 38’ken, Fransa’da sent başına yüzde 2.5 ve Hindistan’daysa sent başına yüzde -5.2’ydi. Allen’a göre bu farklılıklar, emek ücretlerinin sermayenin maliyetine olan oranındaki, ülkeler orasındaki farklılıklardan kaynaklanmaktadır. [17] Allen şöyle yazar: “Britanya'nın yüksek ücretli ekonomisi, 24 iğli bir eğirme makinesinin Britanya'da bir işçinin 134 günlük kazancına mal olması, fakat Fransa'da ortalama bir işçinin 311 günlük kazancına, Hindistan’daysa daha da fazla güne mal olması anlamına geliyordu. (…) Rakamlara bakılırsa, neden İngiliz girişimcilerin eğirme makinesini karşı konulamaz bulurken, Fransa’da ve Hindistan’daysa eğirme makinesinin cazibesiz görülmesi sürpriz değildir.(…) (Bu olgu) aynı zamanda neden ip eğirme makinesinin İngiltere’de icat edildiğini açıklamaktadır.(…) Hargreaves'in ip eğirme makinesini mükemmelleştirmesi dört yılını aldı ve proje yüzlerce sterlinlik yatırıma mal oldu. Fransa ya da Hindistan'da bir mucidin (aynı icadı yapmayı) düşünmesi durumunda da aynı hikaye yaşanırdı. Peki, bu Britanya dışında harcanan emeğe ve paraya değer bir proje olabilir miydi? Hayır- eğirme makinesi Fransa veya Hindistan'da kullanılmıyordu; çünkü düşük ücretler nedeniyle, bu icat ülkelere hiçbir ekonomik fayda sağlayamazdı. Dolayısıyla ip eğirme makinesini geliştirmek için zaman ve para harcamaya değmezdi.”[18] Hülasa, nispeten düşük ücretlerin mevcut bulunduğu ülkelerde, tekstilin mekanizasyonu büyük bir ekonomik fayda sağlayamazdı, bu sebepten dolayı da bu yöndeki girişimler ve yatırımlar da bu tür ülkelerde seyrek kalmıştır.

        

         Özetle, Allen’a göre, yüksek işçi ücretleri, Sanayi Devrimi’nin neden İngiltere’de gerçekleştiğinin en temel cevabını oluşturur.[19] Fakat sorulması gereken bir soru var; neden ilk başta İngiltere’de işçi ücretleri bu kadar yüksekti? Allen’a göre bu sorunun en önemli cevabı, bu dönemde Britanya’daki büyük şehirleşmede yatmaktadır.[20] Zira, şehirlerde yaşam maliyeti çok daha yüksek olduğundan ve işçilerin şehirlerde kalmasının sağlanması için maruz kaldıkları sağlıksız ve kötü yaşam koşullarının telafisi mahiyettinde daha yüksek ücret gerekiyordu. Dolayısıyla da, Allen’a göre, Britanya’da yüksek ücretlerin altında yüksek şehirleşme yatmaktaydı. Peki, bu dönemde erken şehirleşmenin sebepleri neydi? Allen birkaç sebebe işaret eder. Öncelikle, Atlantik ticaretinin yükselişi, ticareti tetiklemiş ve bu da şehirleşmeyi önemli ölçüde arttırmıştı. Atlantik ticaretinin, şehirleşme üstündeki önemli etkisi; Acemoğlu, Robinson ve Johnson tarafından da işaret edilmiş ve Atlantik ticaretine dahil olan ülkelerin, dahil olmayan Batı Avrupa ülkelerine nispeten yüzde 8.5 daha fazla olacak şekilde şehirleşme oranının arttığına dikkat çekilmişti.[21] Allen’ın işaret ettiği diğer iki faktör ise tarımsal verimlilik[22] ve düşük enerji fiyatlarıydı[23]. Allen’ın açıklamalarının yanında, literatürde işaret edilen bir başka önemli faktör ise kurumlardır. De Long ve Shleifer, Sanayi Devrimi öncesi Avrupa’da şehirleşmenin, o ülkenin siyasi rejimiyle yakından ilintili olduğuna dikkat çeker.[24] Bu çalışmaya göre, mutlakiyetçi bir kraliyet yapısı ve mutlakiyetçi kurumlarının olduğu ülkeler, kraliyetin veyahut yönetici elitin gücünün ciddi anlamda sınırlandığı ve kurumların nispeten daha çoğulcu olduğu ülkelere göre, şehirleşme oranında çok daha az bir artışa şahit olmuştu.[25]

 

         Ayriyeten, yüksek şehirleşmenin yanı sıra, bazı farklı faktörlerle de bu dönemdeki yüksek ücretlerin varlığını açıklayabiliriz. Örneğin, Mokyr’a göre, alternatif bir açıklama, yüksek ücretler ile insan sermayesini bağlamaktadır.[26] Mokyr, yüksek ücretlerin sadece emek faktörünün kıtlığı anlamına gelmeyebileceğini, daha ziyade emeğin yüksek marjinal üretkenliğini de yansıtabileceğini kaydeder. Muhtemelen, bu dönemdeki yüksek ücretler aynı zamanda İngiliz işçilerinin, kıta ülkelerine kıyasla, daha yüksek insan sermaye seviyelerini ve üretkenliklerini yansıtmaktadır.[27] Bunun yanı sıra, Şevket Pamuk, bu dönemde batı Avrupa genelindeki ücret ayrışmasının Kara Veba’nın sebep olduğu ekonomik şok ile de açıklanabileceğini gösterir.[28] Bir diğer faktör ise, bu dönemde İngiltere’de görülen düşük basınçlı demografik rejimdir.[29]

 

         Allen’ın tezi kısaca, 18. Yüzyıl Britanya’sının yüksek ücretlere sahip olmasının bir icatlar dalgası tetiklemesi ve bu yüzden de Sanayi Devrimi’nin neden Britanya’da gerçekleştiğini açıklama hususundaki en önemli cevap olması yönündedir. Esasında, emeğin yüksek maliyetinin, veyahut emek kıtlığının inovatif aktiviteler için teşvik oluşturduğu fikri Allen’dan çok önce sürülmüştü. Genel hatlarıyla, yüksek ücretlerin icatlara sebep olduğu hipotezi, bunu sistematik şekilde ilk olarak dile getiren Habakkuk’un ismiyle özdeşlemiş ve literatürde “Habakkuk Hipotezi” ismiyle ün kazanmıştır. Habakkuk, 1962 yılında yayınladığı çalışmasında, 19. Yüzyıl ABD’sinde yüksek işçi ücretlerin, teknolojik gelişimi çok önemli ölçüde teşvik ettiğini ileri sürmüş ve bu bağlamda, emek faktörünün maliyeti ile teknolojik gelişim arasında sistematik bir ilişki kurmaya çalışmıştı.[30] İşte esasında Allen’ın hipotezi de, Habakkuk hipotezinin, sistematik olarak 18. Yüzyıl Britanya’sına uyarlanması anlamına gelir. Tabiki, yüksek ücretlerin Sanayi Devrimi sırasındaki büyük önemini ilk Allen ele almamıştır. Allen’dan önce bu hususu en bilinir şekilde ele alan kişi Landes’tir. Landes, 1969 yılında yayımlanan çalışmasında, Britanya’daki yüksek ücretlerin teknolojik ilerlemeyi önemli ölçüde teşvik ettiğini ifade etmişti.[31] Her ne kadar yüksek ücretler ile teknolojik değişimin bağlantısı, gerek başka bir örnek bağlamında, gerek Britanya bağlamında ele alınmış olsa da, bu noktayı Sanayi Devrimi bağlamında en sistematik ve düzgün işlemiş kişi Allen olduğu için, Sanayi Devrimi’ni yüksek işçi ücretleri ile açıklayan hipotez de Allen’ın şahsıyla bağdaşmıştır.[32] Habakkuk ve Allen’ın açıklamaları esasında literatürce “yönlendirilen teknolojik değişim”(directed technological chanfe)/”uyarılmış inovasyon”(induced innovation) olarak adlandırılan bir teknolojik değişim teoremine dayanır. Bu model, teknolojinin yönünün, üretim faktörlerinin göreceli fiyatları ve bunlardaki değişimlerce yönlendirildiğine işaret eder. Mesela, eğer emeğin fiyatı sermayeye nispeten daha fazlaysa, teknolojik değişim, sermaye-yoğun, yani sermayeyi bolca kullanıp emekten tasarruf teknikler geliştirmeye yönelecektir.[33] Kısaca teknoloji, belli bir üretim faktörüne doğru yanlıdır.-taraflıdır. (biased) Muhtemelen, “yönlendirilen teknolojik değişim” olgusunu en sistematik olarak ortaya koymuş kişilerden birisi Daron Acemoğlu’dur. Acemoğlu’nun ortaya koyduğu ekonomik modele göre, teknolojik değişimin yönünü iki farklı şey etkiler: 1. Üretim faktörlerinin nispi fiyatları 2. Piyasanın büyüklüğü.[34] Üretim faktörlerinin nispi fiyatları ve piyasanın potansiyel büyüklüğünün teknolojik değişimin yönünü önemli ölçüde etkilediği çoğu iktisatçı tarafından genişçe kabul edilir, fakat teknolojik değişimin yönü ile teknolojik değişimin hızı iki farklı şeydir. Bu dönemde, Britanya’daki teknolojik değişimin yönünün emeği ikame etmek bağlamında şekillendiğini kabul etsek bile, bu olgu, teknolojik değişimin hızının da ivmelendiğini kabul etmek anlamına gelmez.[35] Bu yüzden de emeğin yüksek maliyetinin cidden teknolojik değişimin hızı üzerinde belirleyici olup olamayacağı ciddi bir soru işareti uyandırmaktadır. Bunun için literatürdeki başka örnekleri ve ardından da Allen hipotezine gelen makul itirazlara değinmek, bu hipotezin açıklayıcılık seviyesini tayin etmede belirleyicidir.

 

Genel itibariyle, emek kıtlığı veyahut pahalılığı inovasyonu teşvik eder mi? Acemoğlu’nun ortaya koyduğu bir başka ekonomik model bu hususa şu cevabı verir: Eğer teknoloji güçlü bir şekilde emek tasarrufu sağlama yönündeyse, emek kıtlığı teknolojik ilerlemeyi teşvik eder ve eğer teknoloji güçlü bir şekilde işgücünü tamamlayıcı ise, bu zaman da teknolojik ilerlemeyi engeller.[36] Yani, bu ekonomik model bağlamında söylenebilir ki, bu dönemde Britanya’da teknolojinin, emekten tasarruf eden mi yoksa tamamlayan mahiyette mi olduğunu bulmak, Allen hipotezini doğrulamamıza ya da çürütmemize katkı sağlayabilir. Bu teorik modeli destekleyen bir ampirik çalışmaysa Voth ve arkadaşlarına aittir.[37] Bu çalışma, Napolyon Savaşları sırasında, İngiliz ordusunun yoğun şekilde, çoğu zaman da zorla, asker toplaması sonucu, kimi bölgelerde oluşan emek kıtlığının teknoloji üzerindeki etkisini ele alır. Çalışma, Kraliyet Ordusunun yoğun şekilde asker topladığı yerlerde, emekten tasarruf sağlayan teknolojilerin benimsenme hızının epey arttığını gösterir. Yani, emek kıtlığı, emekten tasarruf sağlayan teknolojilerin benimsenmesi ve yaygınlaşmasına katkı sağlamıştır. Fakat bununla beraber, çalışmaya göre, bu emek kıtlığı emekten tasarruf sağlamayan teknolojilerin benimsenmesinde de ampirik olarak bir etki etmemiştir. Bu bulgu, Acemoğlu’nun teorik modelini doğrular niteliktedir. Voth ve arkadaşlarının ortaya koyduğu bir diğer önemli husussa, teknolojiden tasarruf eden makinelerin yaygınlaştığı yerlerde, insan sermayesi ve yetenek bolluğu ile emek kıtlığı arasında bir sinerji oluştuğu ve bu sinerjinin de teknolojik gelişimi olumlu etkilediğidir. [38]. Yani insan sermayesinin yüksek olup, emeğin az olduğu yerlerde, emekten tasarruf eden teknolojiler muazzam ölçüde yaygınlaşmıştı. Hülasa, bu ampirik çalışma; emek kıtlığının, emekten tasarruf eden teknolojilerin yaygınlaşmasını arttırdığını gösterirken, emekten tasarruf etmeyen teknolojilerin yaygınlaşmasını da etkilemediğini gösterir. Ama bu şurayı da göz önünde tutmalıyız ki Napolyon Savaşları dönemi anormal bir periyodu sembolize eder ve Mokyr sadece bu dönemde, genel olarak teknolojik değişimin belirgin olarak emekten tasarruf eden tarafa yönlendiğini yazar. [39] Hanlon ise bir çalışmasında ampirik olarak; ABD İç Savaşı sırasında Britanya’da, ABD’den ithal edilen pamuk miktarındaki düşüşe, ABD varyantı dışı pamuk iplikleri için tasarlanmış daha fazla makineyi piyasaya sürerek tepki verdiklerini gösterir.[40] Söz konusu çalışma, “yönlendirilen teknolojik değişim”in doğasını gösterir, fakat inovasyonun hızı hakkında bir ipucu sağlamaz. Dechwzleprete ve arkadaşlarının 41 ülkenin makroekonomik verilerinden faydalanarak yaptıkları ekonometrik çalışmaysa, düşük vasıflı işçilerin ücretlerindeki artışın otomasyon icatlarını teşvik ettiği gösterilirken; yüksek vasıflı işçilerin ücretlerindeki artışınsa tam tersine bu icatları engellediği gösterilmektedir. [41] Andersson ve meslektaşlarının yaptığı bir çalışmaysa, 19. Yüzyılda, Avrupa’dan ABD’ye kitlesel göçün ardından; ABD’ye gitmek için kitleler tarafından terk edilen ve böylece yoğun göç veren ülkelerdeki emek kıtlığını inceler. Çalışmanın ampirik verileri, göç veren ülkelerde, kitlesel göçün oluşturduğu emek kıtlığı dolayısıyla sermayenin kullanımının önemli ölçüde arttığını, teknolojik değişimin doğasının emekten tasarruf etmeye yöneldiğini ve daha da önemlisi genel olarak bu emek kıtlığının inovasyon hızını fark edilir biçimde arttırdığını gösterir.[42] Acemoğlu ve Finkelstein, ABD’de 1983’deki PPS sağlık reformunun, sağlık sektöründe çalışanların ücretlerini yükselttiğine ve bu hususun hem teknolojik değişimin yönünü, emeği tasarruf edecek şekilde, etkilediğine; hem de sektördeki inovasyonu arttırdığına işaret eder.[43] Hornbeck ve Naidu’uysa ampirik olarak, 1927 Missipi Büyük Seli sonrasında, vasıfsız işçi mahiyettindeki siyah nüfusun selden etkilenen bölgelerin dışına göç ettiğini ve böylece bu bölgelerde bir emek kıtlığı oluştuğunu, bu hususun da tarımda yeni teknolojilerin benimsenmesine fayda sağladığını gösterir.[44] Franck’se, kolere salgını döneminde Fransa’da oluşan emek kıtlığının teknoloji üstündeki etkisini araştırır. Ampirik bulgusu, emek kıtlığının tarım sektöründeki inovatif aktivitileri çok iyi etkilerken; tam tersine sanayi sektöründe emek kıtlığının inovasyonun yaygınlaşmasını önemli ölçüde engellediğidir. [45]  Genel olarak literatür bağlamında da ifade edilebilir ki emek kıtlığı veyahut yüksek ücretler tarım sektöründeki teknolojik değişimi çoğu zaman gayet olumlu yönde etkilerken[46]; endüstri sektöründe bu soruyu yekpare olarak cevaplamak çok zordur ve koşullara göre inanılmaz değişiklikler gösterir. Bu hususta, literatürde daha tam olarak geniş bir çerçeve de geliştirilmiş değildir.[47] Yani, emek kıtlığı ve yüksek ücretler, Habakkuk veyahut Allen’ın işaret ettiği gibi bazen inovasyonu olumlu etkileyebilir; ama bazı çalışmaların da gösterdiği gibi bazen de olumlu olarak etkilemeyebilir.

 

         Mokyr, Habakkuk hipotezini şöyle eleştirir: “Teknolojik yaratıcılığı teşvik etmek için yüksek ücretlerin gerekli olduğu fikri, teknolojik ilerlemenin her şeyden önce az ya da çok eşdeğer alternatifler arasında bir seçim süreci olduğuna ve bu seçimlerin faktör fiyatlarına bağlı olduğu yönündeki yanlış algıya dayanmaktadır. Şüphesiz bu tür seçimlerin yapılması gereken bazı durumlar yaşandı, ancak bunlar konunun özünü açıklamıyor. Habakkuk tezine göre yüksek ücretler emek tasarrufu sağlayan icatları teşvik edecektir. Ancak teknolojik ilerlemenin geçmişte ağırlıklı olarak emek tasarrufu sağladığına dair ikna edici bir kanıt yok”[48] Mokyr, çok doğru bir noktaya parmak basar. Esasında Allen’ın örtülü ön kabulü, Sanayi Devrimi sırasındaki, icatlarının ve teknolojik değişimin çoğunlukla emekten tasarruf eden yönde olduğudur. Örneğin, tekstil sektöründeki gelişmeler, yukarıda aktardığım gibi emekten tasarruf eden mahiyetteyken, Sanayi Devrimi gibi büyük bir olayı salt olarak, Hobsbawm’ın da yaptığı gibi, tekstil’e indirgemek korkunç bir hata olacaktır. Mokyr şöyle yazar: “Genel olarak, emek tasarrufu sağlayan teknolojik icatlar bazı sektörlerde önemli olabilir, ama bir bütün olarak Sanayi Devrimi emekten tasarruf etmenin çok daha fazlasıydı.[49] Mesela, Allen’ın işaret ettiğinin tersine, buhar motoru veya metalürjideki çoğu icat tam olarak emekten tasarruf etmiyordu.[50] Bu konuda dönemin patent verilerine başvurmamız zarurettir. Macleod’un ufuk açıcı çalışması, söz konusu dönemde Britanya’da verilen tüm patentleri incelemektir. Macleod’un aktardığına göre bu dönemde çıkarılan patentlerin sadece yüzde 3.9’u amaç beyannamesinde “emekten tasarruf etme” amacını belirtmiş, buna karşın yüzde 30.8’iyse sermayeden tasarruf etme amacını beyan etmiştir.[51] Macleod’un da belirttiği gibi, işsizliğin ve işsiz kalma korkusunun takıntılı düzeylerde sayılabileceği bir çağda, girişimciler patent başvurularında, emekten tasarruf etme amaçlarını beyan etmekte çekinmiş olabilir ve bu yüzden de emekten tasarruf eden icatların oranının gerçekten çok daha düşük olarak gösterilmiş olabileceği düşünülebilir.[52] Fakat, Maceleod bu kaygıyı göz önünde bulundurarak patent alınan icatların fiilen yaptıkları işe göre kategorize eder ve ayarlar; böylece tüm patentlerin yalnızca yüzde 21'inin emekten tasarruf sağladığı sonucuna ulaşır. Bu olgu, konumuz için çok önemlidir. Tabiki, bu dönemde patent rejimi sınırlıydı ve hatta çoğu mucit patent çıkarma yoluna başvurmuyordu bile. Hem, 19. Yüzyıl Britanya’sında, önemli ölçüde Bacon’dan etkilenmiş aydınlanma düşüncesi, patentler yoluyla elde edilen imtiyazları bilimsel bilgi üzerinde bir tekel olarak görüyor ve bu yüzden de sıcak karşılamıyordu.[53] Bu yüzden Macleod verilerini mutlak bir doğru olarak kabul etmesek de yine de Sanayi Devrimi sırasındaki icatların önemli bir çoğunluğunun pahalı emekten tasarruf sağladığı sonucuna varmamız mümkün gözükmemektedir. Mokyr şöyle yazar: “Napolyon Savaşları sırasındaki kısa dönem dışında, Britanya'da teknolojik değişimin emek-tasarrufu yönünde gerçekleştiğine dair çok az kanıt vardır.”[54] Acemoğlu ve Johnson da, Allen’ın hipotezini şöyle eleştirir: “(…)Bu konuda da İngiltere benzersiz değildi. Ücretler Hollanda'da ve Fransa'nın ticari bölgelerinde de çok yüksekti. işçi maliyetleri büyük ihtimalle İngiliz sanayileşmesinde ana etken değil, destekleyici faktördü. Tekstil üretimindeki üretkenlik artışları gerçekten de inanılmaz boyuttaydı. Üretkenlik önce kişi başı on kat, zaman içinde yüz kat arttı. İngiltere ile Hollanda veya Fransa arasındaki küçük ücret farklarının, yeni teknolojilerin uygulanma zamanını veya derecesini belirlemede kritik rol oynamış olması zordur Dahası, işgücü maliyetlerinin yüksek oluşunun teknolojinin daha hızlı benimsenmesine yol açması için, işgücü maliyetlerinin üretkenliğe oranla yüksek olması gerekir. İşçiler zaten daha üretkense yerlerine makine koymanın cazibesi azalır. Britanya'da 18. yüzyılda ücretlerin bu kadar yüksek olmasının bir sebebi zanaatkarların yüksek becerili ve iyi eğitimli olmalarıydı.”[55]

 

Allen’a yöneltilen bir başka önemli itirazlarsa, söz konusu dönemde Britanya’da ücretlerin aslında o kadar yüksek olmayabileceğidir. Örneğin, Humphries ve Schneider’ın ortaya koyduğu kanıtlar, esasında kadın işçilerin ücretlerinin bu dönemde epey düşük olduğudur. [56] Ayriyeten, Stephenson’un Londra’daki inşaat işçileri üstünden inşaa ettiği veri seti de reel ücretlerin, Allen’ın tahminlerinden yüzde 20 ila 30 arasında daha düşük olabileceğini ve dönemin Londra’sının, Amsterdam’daki işçilerden daha düşük bir ücret seviyesine sahip olabileceğini iddia eder.[57]] Stephenson’a göre Allen’ın ücret seviyesini tahmin ederken, inşaa ettiği metodoloji hatalıdır. Stephenson’un kısmen makul sayılabilecek itirazları vardır fakat Allen’ın da 1980’lerden beri üzerinde uğraştığı veri setini inşaa ederken, izlediği metodolojiyi ve titizlikle ortaya koyduğu veri setini baştan sona çöpe atmak da doğru değildir. Nitekim, burada yerim sınırlı olduğundan bu noktayı detaylı şekilde tartışamayacağım.

 

Sonuç olarak, her ne kadar birtakım önemli ve etkili itirazlar olsa da bunlara rağmen, Allen’ın hipotezi, literatürdeki çoğu açıklamadan daha tutarlı bir resim ortaya koyar. Fakat bu hipotezin gerçekten doğru olup olmadığı hakkında bazı ipucular elimizde bulunsa da(örneğin Macleod’un çalışması gibi) hala sistematik olarak bir ampirik çalışma yapılmış değildir. Kendi fikrimi söyleyecek olursam, ben de aşağı yukarı, yazı boyunca sıklıkla alıntılarına başvurduğum Mokyr gibi düşünmekteyim: “Her durumda, faktör fiyatları tek başına bir ekonomiyi teknolojik açıdan daha yaratıcı yapamaz. Fiziksel çevrenin teknolojik ilerleme hızı üzerindeki etkisinde olduğu gibi, faktör fiyatları da teknolojik değişimin yönünü belirleyebilirdi; ancak teknolojik gelişmenin gücü ve yoğunluğu, daha derin nedenleri olan teknolojik kabiliyet ve güdülerin bir fonksiyonuydu.”[58] Bununla beraber tekstil sektörü örneğinde de gördüğümüz gibi, ücretler eğer cidden Allen’ın işaret ettiği gibi diğer tüm ülkelere kıyasla daha yüksekse, özellikle tekstil sektörü bağlamında, ekonomiye büyük verimlilik katkıları yapmış olabilir. Fakat yine de, bu husus, Sanayi Devrimi’ni açıklamada temel bir faktörden ziyade, destekleyici bir yan faktördür. Nitekim, daha makul açıklamalar da mevcuttur ki bu açıklamaları da serinin ilerleyen kısımlarında ele almayı düşünüyorum.

 

Münih, Haziran 2024

 

 

 

Dipnotlar:

 

[1] Malthus’un teorisinin çok basit bir özeti için bak: Mark Koyama, Jared Rubin, How World Became Rich, 2022, s. 89-92

[2] Esasında bu demek değildir ki Sanayi Devrimi öncesi hiçbir büyüme yaşanmadı. Mesela, 1000-1300 arası yaşanan ticaret devrimi sonucu Akdeniz Ticareti hızlıca genişlemiş ve bu da önemli bir ekonomik büyümeye sebep olmuştu.(Robert Lopez, The Commerical Revolution of the Middle Ages, 2009) Aynı zamanda 1000-1300 arasında ticaret devrimi dolayısıyla genişleyen Akdeniz ticareti, İtalya’ya Roma döneminden beri görülmemiş bir refah ve sosyal dinamizm getirmiş ve böylece de Rönesans’ın filizleneceği ortamın temellerini hazırlamıştır.(ayrıca bak: Greif, Avner. “Institutions and International Trade: Lessons from the Commercial Revolution.” The American Economic Review 82, no. 2 (1992): 128–33.) Ayrıca bu dönemdeki ekonomik büyümenin tek sebebi genişleyen ticaret de değildir, örneğin Almanya’da yeni üniversitelerin açılması büyümeyi önemli düzeyde arttırmıştır. (Cantoni, Davide, and Noam Yuchtman. “MEDIEVAL UNIVERSITIES, LEGAL INSTITUTIONS, AND THE COMMERCIAL REVOLUTION.” The Quarterly Journal of Economics 129, no. 2 (2014): 823–88.)

[3] Fakat yine de Malthus tuzağının, esasında, Sanayi Devrimi’nden önce aşıldığına dair kanıtlar mevcuttur. Ashraf ve Galor, Malthus tuzağının 16. Yüzyıla kadar çoğunlukla geçerli olduğuna değinir.[ Ashraf, Quamrul, and Oded Galor. 2011."Dynamics and Stagnation in the Malthusian Epoch." American Economic Review, 101 (5): 2003-41] Niccolini’yse 1640 sonrası(yani Sanayi Devrimi’nden yaklaşık 120 sene önce), reel ücretler ile ölüm oranı arasındaki bağlantının ortadan kalktığını gösterir. (NICOLINI, ESTEBAN A. “Was Malthus Right? A VAR Analysis of Economic and Demographic Interactions in Pre-Industrial England.” European Review of Economic History 11, no. 1 (2007): 99–121.)

[4] Robert C. Allen, Global Economic History, 2011, 32.

[5] Robert C. Allen, The British Industrial Revolution in Global Perspective, 2011, S. 25.

[6] Allen, Robert C., 2001. "The Great Divergence in European Wages and Prices from the Middle Ages to the First World War”Explorations in Economic History, Elsevier, vol. 38(4), pages 411-447.

[7] Robert C. Allen, The British Industrial Revolution in Global Perspective, 2011, S. 33.

[8] a.g.e. s. 80-105.

[9] a.g.e. s. 140.

[10] Hobsbawm ‘a göre (Industry and Empire, 1987, s. 56) “Sanayi Devrimi diyen pamuk demektir” Ayrıca Landes (The Unbound Prometheus, 2008, s. 174) de İngiliz sanayi devriminin pamuğa dayandığını ileri sürer. Ancak Mokyr'ın da (The Lever of the Riches,1992, s. 83) göre bu minvaldeki bakış yanıltıcıdır ve Sanayi Devrimi, pamuğun çok daha ötesidir.

[11] Greogary Clark, A Farewell to Alms, 2007, s. 233.

[12] Bu dönemdeki tekstil sektöründeki icatlar için bak: Joel Mokyr, The Lever of the Riches, 1992, s. 96-103; David S. Landes, The Unbound Prometheus, 2008, S. 83-8; Robert C. Allen, The British Industrial Revolution in Global Perspective, 2011, S. 182-213.

[13] Robert C. Allen, The British Industrial Revolution in Global Perspective, 2011, S. 184.

[14] a.g.e. s. 194.

[15] a.g.e. s. 187.

[16] a.g.e. s. 192.

[17] a.g.e. s. 194.

[18] a.g.e.

[20] a.g.e. s. 113-116.

[21] Acemoglu, Daron, Simon Johnson, and James Robinson. “The Rise of Europe: Atlantic Trade, Institutional Change, and Economic Growth.” The American Economic Review 95, no. 3 (2005): 546–79. Fakat bu makalede, Atlantik ticaretinin şehirleşmeyi, Marksist tabirdeki primatif birikim gibi bir yoldan ziyade; dolaylı olarak etkilediğine dikkat çekilir.

[22] Allen a.g.e. s. 130. Fakat çok önemli bir hususa işaret etmek gerekir. Aşırı üretken bir tarım sektörü sanayileşmeyi engelleyebilir. Mokyr, bu yüzden de Britanya’daki sanayileşmenin, “yüksek tarım verimliliğine rağmen” gerçekleştiğini yazmıştı.(Mokyr, The Enlightened Economy, 2011, S. 169) Bu husus genel anlamda, titiz biçimde Matsuyama tarafından ele alınmıştır.( Kiminori Matsuyama, Agricultural productivity, comparative advantage, and economic growth, Journal of Economic Theory, Volume 58, Issue 2, 1992, Pages 317-334)  Matsuyama’ya göre tarım ve sanayileşmenin ilişkisi, söz konusu ekonominin kapalı mı yoksa dış ticarete açık bir ekonomi mi olduğuna göre değişir. Kapalı bir ekonomide sanayileşme; tarımdaki üretkenlik artışına ve tarımın, kaynakların tarımdan sanayiye yeniden tahsis edilmesine izin verecek bir fazlalık(surplus) üretme kapasitesine bağlıdır. Ancak açık bir ekonomide bu olay geçerli değildir. Zira, gıda ithal edilebilir ve karşılığında sanayi ürünleri ile ödenebilir. Matsuyama’nın da gösterdiği gibi, açık bir ekonomide bulunan oldukça verimli bir tarım sektörü, ekonomideki bireylere, o ekonominin karşılaştırmalı avantajının tarımda yattığı sinyalini verir. Yani, ekonomideki bireyler perspektifinden, kısa vadede tarım ürünlerinde uzmanlaşmak ekonomiye kazanç sağlayacaktır ve böylelikle de sanayileşmenin gelecekteki olası kazançlarından vazgeçilecektir. Mesela, Mokyr’ın da gösterdiği gibi, Hollanda gibi açık bir ekonomide, aşırı verimli tarım sektörü, sanayileşmeyi önemli ölçüde engellemiştir. (Joel Mokyr, Industrialization in the Low Countries 1795-1850,  1976) Crafts ve Harley bu hususu CGE yardımıyla İngiltere bağlamında da gösterir. Crafts ve Harley, Britanya’daki tahıl ürünü ithalatının 1770 seviyesinde sabit kalmak durumunda kalsaydı, bu senaryoda, 1840’ta endüstriyel ürünlerin ihracatının, gerçekte olduğunun yüzde 37 daha az olacağını tahmin eder. (Nicholas Crafts, Knick C. Harley. 2004. “Precocious British Industrialization: A General Equilibrium Perspective.” In, Expectionalism and Industrialization: Britain and its European Rivals, 1688-1815. Cambridge University Press, pp. 86-107.

[23] Allen a.g.e. s. 116-8 ve 130.

[24] J. Bradford De Long & Andrei Shleifer, 1993. “Princes and Merchants: European City Growth before the Industrial Revolution, “NBER Working Papers”4274, National Bureau of Economic Research, Inc.

[25] Bradford ve Shleifer’ın ortaya koyduğu analize göre, mutlakiyetçi bir rejimin varlığı, şehirlerdeki nüfus büyümesini, bir asır içerisinde, ortalama 180.000 azaltmaktadır. Fakat, Allen, bu çalışmaya katılmaz ve ampirik analizinde bu çalışmaya zıt veriler sunar.(Allen a.g.e. s. 119)

[26] Joel Mokyr, The Enlightened Economy, 2011, s. 271. Rubin ve Koyama(How World Became Rich, 2022, S 171) ile Acemoğlu ve Johnson(İktidar ve Teknoloji, 2023, s. 155) da bu hususu belirtir.

[27] Mokyr a.g.e. s. 271-2. Ayriyeten Mokyr’a göre Britanya’daki yüksek insan sermayesi, teknolojik liderlik konumunda belirleyici faktörlerden birisiydi.(Mokyr a.g.e. 107-120) Bu nispeten yüksek seviyedeki insan sermayesinin kökeniyse dönemin çıraklık sisteminde yatmaktaydı.(Mokyr a.g.e. s. 232-7; Mokyr, The Economics of Apprenticeship, 2019 https://www.cambridge.org/core/books/apprenticeship-in-early-modern-europe/economics-of-apprenticeship/17C61080E0A1D1563A5DF6C5EAEB35BA; Mokyr, The Gifts of Athena, 2005, s. 73)

[28] Pamuk, Sevket, 2007. “The Black Death and the Origins of the Great Divergence Across Europe, 1300-1600” European Review of Economic History, Cambridge University Press, vol 11(3), p. 289-317. Kara Vebanın sebep olduğu nüfus şoku aynı zamanda Avrupa Evlilik Modeli’ni(EMP) tetiklemesiyle de ücretler üstünde büyük bir etkiye sebep olmuştur.(Koyama ve Rubin a.g.e. s. 96-100)

[29] Bu düşük basınçlı demografik rejim salt olarak ücretler üzerindeki etkisinden ziyade Sanayi Devrimi’nin ortaya çıkışında da belirleyiciydi. Bak: Voigtlander, N. ve Voth H.(2006) Why England? Demographic Factors, Structural Change and Physical Capital Accumulation during the Industrial Revolution. Journal of Economic Growth, 11, 319-361.

[30] John Habakkuk, American and British Technology in the Nineteenth Century, 1967(eser normalde 1961’de yayınlandı, fakat benim elimdeki basım 1967 tarihlidir.)

[31] David S. Landes, The Unbound Prometheus, 2008, s. 116.

[32] Allen, muhtemelen, Britanya’nın yüksek ücret ekonomisini o döneme kadar en sistematik ve titiz şekilde işlemiş kişidir. Bu yüzden de Sanayi Devrimi bağlamında Habakkuk Hipotezinin uyarlanması Allen’ın ismiyle özdeşleşti.

[33] Faktör dağılımı sadece teknolojik değişimin yönünü değil; aynı zamanda ülkelerin siyasal ve ekonomik kurumlarının evrimini de önemli ölçüde etkiler. Bak: Sokoloff, Kenneth, L., and Stanley L. Engerman. 2000. "Institutions, Factor Endowments, and Paths of Development in the New World." Journal of Economic Perspectives, 14 (3): 217-232.

[34] Acemoglu, Daron. “Directed Technical Change.” The Review of Economic Studies 69, no. 4 (2002): 781–809.

[35] Mokyr, The Enlightened Economy, 2011, S. 269.

[36] Acemoglu, Daron. “When Does Labor Scarcity Encourage Innovation?” Journal of Political Economy 118, no. 6 (2010): 1037–78.

[37] Hans-Joachim Voth & Bruno Caprettini & Alex Trew, 2022. "Fighting for Growth: Labor scarcity and technological progress during the British industrial revolution," Working Papers 2022_15, Business School - Economics, University of Glasgow.

[38] Voth ve meslektaşları, söz konusu çalışmada, teknolojik icatların doğuşuna değil; bu teknolojik icatların benimsenmesi ve yaygınlaşmasına konsantre olurlar. Bunun sebebiyse, verimlilik büyümesinin esasında salt olarak icatlara değil; bu icatların insanlar tarafından benimsenip yaygın olarak kullanılmasına bağlı olmasıdır. Bak:  Buera, F. J. And Lucas R. E. (2018). Idea Flows and Economic Growth, Annual Review of Economics, 10, 305-320.

[39] Mokyr a.g.e. s. 271.

[40] Hanlon, W. W. (2015): “Necessity Is the Mother of Invention: Input Supplies and Directed Technical Change: Directed Technical Change,” Econometrica, 83, 67–100. Ayriyeten, Abramitzky ve meslektaşlarının yaptıkları bir çalışmaysa, 1920’de ABD’nin göçmenlerin ülkeye girişini ciddi anlamda sınırlaması sonucu Meksikalı potansiyel tarım işçilerinin ABD’ye girip tarım sektöründe çalışmasının engellenmesinin etkisi ele alınır. Çalışmada, işçi kıtlığı sonucunda, çiftçilerin emekten tasarruf eden sermaye-yoğun teknolojilere yöneldiği gösterilir ve bu bağlamda “yönlendirilen teknolojik değişim” teoremine bir kanıt daha sunulur. Bak: Abramitzky, Ran, Philipp Ager, Leah Boustan, Elior Cohen, and Casper W. Hansen. 2023. "The Effect of Immigration Restrictions on Local Labor Markets: Lessons from the 1920s Border Closure."American Economic Journal: Applied Economics, 15 (1): 164-91.

[41] Dechezlepretre, A., D. Hemous, M. Olsen, and C. Zanella (2019): “Automating Labor: Evidence from Firm-level Patent Data,” CEPR Discussion Paper.

[42] Andersson, D., M. Karadja, and E. Prawitz (2022): “Mass Migration and Technological Change,” Journal of the European Economic Association, 20, 1859– 1896.

[43] Acemoglu, D. and A. Finkelstein (2008): “Input and Technology Choices in Regulated Industries: Evidence from the Health Care Sector,” Journal of Political Economy, 116, 837–880.

[44] Hornbeck, R. and S. Naidu (2014): “When the Levee Breaks: Black Migration and Economic Development in the American South,” American Economic Review, 104, 963–990.

[45] Franck, R. (2022): “Labor Scarcity, Technology Adoption and Innovation: Evidence from the Cholera Pandemics in 19th Century France,” CEPR Discussion Paper, 16928.

[46] Mesela, San da, Meksika-ABD arasında 1964’de Bracero anlaşmasının sonlandırılmasından sonra azalan Meksikalı göçmen işçi sayısı sebebiyle oluşan emek kıtlığının tarımdaki inovatif aktiviteyi önemli ölçüde arttırdığını gösterir. Bak: San, S. (2022): Labor Supply and Directed Technical Change: Evidence from the Termination of the Bracero Program in 1964,” American Economic Journal: Applied Economics.

[47] Bildiğim kadarıyla tek Acemoğlu’nun yukarıda 36. Dipnotta işaret ettiğim çalışması bu hususta mevcuttur. Fakat, kanımca Acemoğlu’nun teorik modeli de, yekpare ve kapsamlı bir cevap sunmamaktadır.

[48] Joel Mokyr, The Lever of the Riches, 1992, S. 165.

[49] Mokyr, The Enlightened Economy, 2011, s. 269.

[50] a.g.e.

[51] Christine MacLeod, Inventing the Industrial Revolution, 2002, s. 160-173.

[52] a.g.e. s. 162-4

[53] Mokyr, The Enlightened Economy, 2011, S. 45-6; Mokyr, A Culture of Growth, 2017, s. 185; Mokyr, Gifts of Athena, 2005, s. 54.

[54] Mokyr, The Enlightened Economy, 2011, S. 271.

[55] Daron Acemoğlu, Simon Johnson, İktidar ve Teknoloji, 2023, S. 155.

[56] Humphries, Jane and Schneider, Benjamin, (2019), Spinning the industrial revolutionEconomic History Review72, issue 1, p. 126-155. Allen’ın bu çalışmaya eleştirisi için bak: Allen, Robert C, (2019), Spinning Their Wheels: A Reply to Jane Humphries and Benjamin Schneider, Economic History Review, 73, issue 4, p. 1128-1136.

[57] Stephenson, J. Z., ‘“Real” wages? Contractors, workers, and pay in London building trades, 1650–1800’, Economic History Review,  71 (2018), pp.  106–132. Allen’ın bu makaleye eleştirisi için bak: Allen, Robert C. “Real Wages once More: A Response to Judy Stephenson”, Economic History Review, 72(2018), pp. 748-754. Stephenson’un Allen’ın eleştirisine cevabı için bak: Stephenson, J. Z., “Mistaken Wages: The Cost of Labor in the Early Modern English Economy, a Reply to Robert C. Allen, Economic History Review, 72(2018), pp. 755-769.

[58] Mokyr, The Enlightened Economy, 2011, S. 272.

  

Yorumlar