İsmet İnönü’nün Rejimin Muhalifleriyle Barışması bir Karşı Devrim Örneği Midir?

 Kemalist Paradigmada şüphesiz ki karşı-devrim ve yozlaşma anlatısı büyük bir yer tutar.[1] Karşı devrim anlatısına esasen aktif olarak 1970’ler öncesi pek rastlamayız, tabi bu anlatının zuhur edişi ve bunun kemalizmin normatif değerleri içerisine bu denli tesir edişi bizi şu soruya götürür? “Neden böyle bir anlatı ortaya çıktı?” Yazının konusu bu olmamakla beraber sanıyorum ki kısa bir özet geçebilirim. 1970’lerde türk demokrasisinin içinden geçtiği sıkıntılı dönemeçler[2], “türkiyenin 50 cente muhtaç kalması” türk aydınlarında doğal olarak önemli bir soru uyandırdı; Neden demokrasi ve rejim bizim toplumumuzda işe yaramıyor? Tabi buna farklı cevaplar verildi, örneğin Taha Parla, Mete Tunçay, Şerif Mardin gibi aydınlar bunun cevabının esasen 1908-1945 dönemindeki “diktatörlük” döneminde yattığını ifade etti.[3] Tabi birtakım üçüncü dünyacılığın etkisindeki sol eğilimli kişiler de bunu İnönü döneminde aramaya başladı. Onlara göre Türkiye’nin ilacı; Nato’dan çıkmak, kapitalizmi lağvetmek ve iktisadi tabirle “non-capitalist development” methodunu benimsemektir.[4] Bunun için de CHP içerisinde bu düşüncelerini savunmaya başlamışlardı.[5] 1960-5 döneminde çeşitli sosyal demokratik reformların yapılması ve esasen 61 Anayasasının getirdiği yeni kuruluşları içselleştiren bir parti olması CHP’yi sol için bir cazibe merkezi yapıyor ve CHP’yi daha da sola çekilmesi hedefleniyordu.[6] O kadar ki Doğan Avcıoğlu partideki tüm sağcıların tasfiye edilmesini istiyordu.[7] Esasen ortanın solu hareketini bu bağlamda yorumlamak sağlıklı olacaktır. Örneğin CHP’yi sola çekme uğraşı içerisinde en hayati aktörlerden birisi de Yön hareketi olmuştur. Yön dergisi ortanın solunu söylemini yetersiz bulmakta; chp’nin daha da sola gelmesi gerektiğini ifade etmekteydi.[8] Fakat ne Ecevit ne de İnönü böyle bir radikal reform fikrine karşı çıkmakta, hatta İnönü esasen ortanın soluna da çekimser bakmaktaydı.[9] Sonuç olarak sol, radikal reform fikrini CHP’ye benimsetememiş ve bu da kendilerinde öfke uyandırmıştı. İşte Seçkin Çelik’in de işaret ettiği gibi esasen İnönü’ye karşı-devrimci denmesi, bu radikal reform fikrinin chp nezdinde kesinlikle reddedildikten sonra doğmuştu ve esasen İnönü’ye karşı-devrimci diyen Doğan Avcıoğlu, Çetin Yetkin, Attila İlhan gibi kişilerin 1960’larda CHP’ye radikal sosyalist reform fikrini benimsetmeye çalışan kişiler olması hatta 9 Mart Sol darbeyi desteklemeleri tesadüf değildi.[10] İnönü’ye karşı 3. Dünyacı bir görüş benimsetemeyen ve kendilerine “sol kemalistler” diyen bu grup bu sefer de Kadro dergisindeki kemalizm anlatısının rekifiye edilmiş[11] haliyle İnönü’ye saldırmaya başladılar. Bu anlatıyı esasen Tanıl Bora şöyle anlatır; “İnönü döneminin statükoculuğuna karşı "Atatürk dönemi", tam bağımsızlıkçı, Batı'ya himmet etmeyen, ırkçı olmaksızın coşkulu-milliyetçi, militan aydınlanmacı ve laisist, planlı kalkınmacı, ayrıca genellikle sola sempatili bir altın çağ olarak idealleştirilir. Bu idealizasyona sığmayan her şey -ki az değildirler!- İnönü dönemine atfedilir, Atatürk'ün çevresindekilere yüklenir veya en kötü ihtimalle tarihsel zorunluluklarla açıklanır”[12]  Yukarıda bahsi geçen “Türkiye’de rejim neden krizde” sorusunun cevabı sol kemalistlerce işte böyle bulunur; Sorumlu İnönü ve karşı devrimdir! 1923-1938 dönemi idealize edilip adeta hiçbir yanlış olmayan bir altın-çağ gibi anlatılır, fakat tüm bozulmaysa hemen 11 Kasım 1938 gününde başlayan Milli Şef dönemine atfedilir! Örneğin bu anlatının belki de en önde gelen kişisi olan Çetin Yetkin’e göre bugün yaşadığımız tüm ekonomik, siyasal sıkıntının sebebi İnönü’nün başlattığı “karşı devrimidir”.[13] Attila İlhan’da benzer bir tutum takınır, Attila İlhan’a göre Mustafa Kemal 3. Dünyacı, devrimci(tabi sol anlamda), sola ılımlı bakan bir liderken[14] İnönü’yse Atilla İlhan’ın tabiriyle “batıcı faşizan”  bir yönetim kurarak Atatürk’e ihanet etmişti.[15] Esasen karşı-devrim tezi bilimsellikten uzak, safsatalara dayanan, bir tarihten ziyade siyasi anlatı niteliğine haizdir, hülâsa İnönü dönemi içerisinde bir karşı devrimden söz etmek olanaksızdır[Bkz; 16] 

 

Tabi bugün spesifik olarak İnönü’nün rejimin muhalifleriyle barışmasına odaklanacağım ve bunun bir karşı devrim bağlamına oturulup oturtulamayacağı hakkında tartışacağım. Mesela Çetin Yetkin’e göre bu barışma eylemi İsmet İnönü’nün karşı devrimciliğinin somut bir örneğidir. [17] Esasen rejimin muhalifi diyince aklımıza ilk gelen kişiler Terakkiperver Fırkası’nın(TCF) sâbık liderleridir. Terakkiperver fırkası hakkında geniş bir fikir yelpazesi vardır, tabi bu yazıdaki yerim Weberian tabirle TCF’nin bir ideal tipini inşaa etme uğraşı için yetersiz. Fakat sadece çeşitli kişilere atıf yaparak TCF liderlerinin hakim ideolojilerini anlatmaya çalışabilirim. Esasen Kazım Karabekir Paşa için “islamcı” suçlaması epey yersizdir. Esasen Karabekir aile yaşamı veya hayat görüşü açısından ilerlemeci bir görüşe sahiptir, fakat bu ilerlemecilik Gâzi Paşa gibi devrimcilikten ziyade evrimsel bir gelişimdir.[bu konu hakkında en iyi kitap; 18] Zaten Karabekir’in cumhuriyete karşı olmadığı da bilinmektedir.[19] Keza aynı şey Ali Fuat Cebesoy için de geçerlidir. Sina Akşin şöyle yazar; “Rauf ve Refet tutucuydular. Karabekir Ali Fuat o denli tutucu değillerdi, ama yine de Atatürk’ün fazla ileri gittiğini düşünüyorlardı.”[20]  Rauf Orbay’ın hilafete ve saltanata bağlı olduğu açıktır, hülâsa bizzat kendisi böyle söyler.[bkz: 21] Refet Bele de keza özel hayatında şampanya içmeyi eksik etmese de ona göre padişahlık ve halifelikten başka yönetim biçimini tasavvur etmek olanaksızdır.[bkz; 22 ] TCF’nin programını da incelersek esasen İslam’a ılımlı bakan fakat laik ve liberal bir portre çizilmeye çalışıldığı anlaşılır. [parti programı için bkz; 23 ] Mete Tunçay da TCF’nin parti programının esasen liberal olduğunu yazar.[ 24] Parti hatta adından da anlaşılacağı üzere [terakki ilerleme demek, partinin ingilizce adı “the progressive republican Party’di yani parti progressive olma iddiasındaydı] Zürcher’e göre parti esasen 19. Yüzyıl Locke’çu liberalizmine bağlıydı.[25] Sanıyorum ki bu iddialar tam olarak gerçeği yansıtmamaktadır. Her şeyden önce parti programlarından yapılan yorumlar özellikle de TCF örneğinde bizi söz konusu paradigmayı anlamada pek yardımcı olmayacaktır. Öncellikle Feroz Ahmad şöyle yazar: “Eğer iki partinin(chp ve tcf) programlarını incelersek aralarında temel ve önemli bir fark olmadığı rahatlıkla anlaşılır.”[26]  Mesela Yusuf Akçura’da Ekim 1925 Türk Yurdu Dergisinde Asri Türk Devletinin özelliklerini sayarken hürriyetperver(TCF programında da hürriyetperver kelimesi geçer, bu yüzden parti programı liberalizmle bağdaştırılır) demekteydi.[27]

Atatürk’e Büyük Nutuk’unda Terakkiperver fırkası hakkında şöyle konuşur;

"Cumhuriyet" kelimesini söylemekten bile kaçınanların, cumhuriyeti doğduğu gün boğmak isteyenlerin kurduğu partiye "Cumhuriyet" ve hem de "Terakkiperver Cumhuriyet" adını vermeleri, nasıl ciddi ve ne dereceye kadar içten kabul olunabilir? Rauf Bey ve arkadaşlarının kurdukları parti, "muhafazakâr [tutucu]" adı altında ortaya çıksaydı, belki anlamı olurdu. Fakat, bizden daha çok cumhuriyetçi ve bizden daha çok ilerici olduklarını ileri sürmeye kalkışmaları elbette doğru değildi.” Nitekim Frey’e göre de TCF içerisindeki hakim eğilim cumhuriyetten ziyada meşruti monarşiydi.[28] Cidden TCF’nin tahayyül ettiği vizyon Feroz Ahmad’ın da dediği gibi muhafazakardı.[29]  ve hatta TCF kuruluşundan beri iktidara zarar vermek için din kartını oynamaktan çekinmemişti.[30] Fakat bu TCF’nin gerici ve islamcı bir parti olduğu anlamına gelmez, şüphesiz ki laiklik ve cumhuriyetçilik konusunda partinin samimi olduğu tam olarak söylenemeyebilir[31] fakat aslında esas olarak TCF inkilap değil; ıslahat istemekteydi. Feroz Ahmad şöyle der; “Muhalefet, örneğin inkilap değil; ıslahat istemekteydi.”[32] Bu noktada bence en mükemmel tespiti İsmet İnönü hatıratında yapar. İnönü der ki; “Terakkiperver Fırka erkânı reformcu kimselerdi, ama Osmanlı Reformcusuydular.”[33] Tanzimat Adamları gibi devrimci değil; evrimci ilerlemeye bağlıydılar ve bu da onları dönemin islamcı akımından ayırır.[dönemin islamcı akımı bkz; 34] Zürcher ise şöyle yazar; “TCF için "bağımsızlık sonrasının muhafazakârları" etiketi oldukça uygun görünmektedir. Ancak, bu tutuculuk niteliği, Kemalistlerin de radikal kanadını oluşturdukları aynı Jön Türk/Milliyetçi hareketin tutucu kanadı olarak kabul edilmeleri şartıyla doğru olacaktır. İdeolojik açıdan, her iki kanat da temel olarak aynı orta sınıfın pozitivist, milliyetçi ve liberal hareketine bağlıydı. Hem Kemalistler hem de Terakkiperverler, gerici ya da aşırı tutucu İslami siyasal akımlardan kesinlikle çok uzaktılar.”[35]

 

Şimdi İsmet Paşa’nın bu kişilerle barışmasına gelirsek, öncelikle bu eylemin İnönü döneminde başladığını düşünmek çok büyük bir hatadır. 1930’larda Atatürk TCF’nin sâbık liderlerinin gönlünü almaya ve siyasete geri dönmeleri için ikna etme çabalarına çoktan başlamıştı. Çocukluk arkadaşı Ali Fuat Cebesoy ile 1930’larda yeniden dost olur ve onun gönlünü alır. Sıkça Cebesoy’u sofrasına davet eder. Bir gün sofrada Atatürk Cebesoy’a şöyle der; “Rauf da şimdi senin gibi aramızda bulunmaz mıydı”[36] Bu açıkça Rauf Orbay’a bir davetti. Atatürk’ün bu lafından sonra Cebesoy, Orbay’ı Çankaya’ya Gâzi ile barışmaya çağırır. Rauf Orbay ise Paris’ten şöyle cevap verir; “Atatürk'e karşı daima eski candan dostluğun tesiri altında, içimden gelen en temiz ve iyi duygularla saygı ve sevgi beslediğim hakkındaki kanaatiniz doğrudur. Öteden beri sarsılmaz bir imanla bağlandığımız gibi Atatürk cidden büyük bir adamdır. Fakat etrafında toplananlar, yazık ki hiçbir vakit layık olamamışlardır. Bu nedenle, kendisi ile görüşmek istememe rağmen bu işte de etrafındakilerin bir oyun yapmasından korkarım.”[37] Devam eden dönemdeyse Recep Peker, Rauf Orbay’ın CHP’ye katılmasını ardından da milletvekili olmasını teklif eder, fakat Orbay reddeder. Bu sefer de Mustafa Kemal Orbay’ın bağımsız milletvekili olmasını teklif eder fakat yine Rauf Orbay siyasete geri dönmek istemez. 1933 Yılında da Af yasası çıkarılmış ve Orbay’ın cezaları affedilmişti, fakat Orbay af değil; tashih-i karar yoluyla  yani bağımsız mahkemede yeniden yargılanarak aklanmak istiyordu.[38] Uğur Mumcu şöyle yazar; 

“Atatürk, ölümünden önce İzmir Suikasti davasında yargılanan eski arkadaşlarıyla hep barışmak istedi; bunun için fırsat kolladı. Önce Ali Fuat Cebesoy'u Çankaya'da ağırladı; Refet Bele ile Ankara Palas'ta şampanya içerek barıştı; araya  Cebesoy'u koyarak Rauf Orbay'ı milletvekili seçtirmeye çalıştı.”[39]   Fakat Karabekir ile 1933’de yazdığı İstiklal Harbimizin Esasları kitabı yüzünden yeniden çatışmıştı. Bu gerginlik 1936’ya kadar sürdü. Atatürk 1936 3. Dil Kurultayına Karabekir’i davet edip gönlünü almak ister. Gâzi, Ali Fuat Cebesoy’a şöyle der; “"Karabekir Paşa eğitim, dil ve tarih konuları ile meşgul olmuş bir arkadaştır. Niçin bu kongreye gelmiyor? Ben ona bir davetiye göndereyim, siz de kendisine tarafımdan özel olarak davet edildiğini söylersiniz"[40] Uğur Mumcu devamını şöyle yazar; “Fakat bu görüşme olmadı; olamadı Kâzım Karabekir'in Saray'dan erken ayrılacağını Atatürk'e söylemediler; Atatürk de Dolmabahçe Sarayı'na kadar gelen Karabekir'in kendisiyle görüşmek için beklemediğini sanarak bu eski silah arkadaşına kırıldı. Atatürk, 1938 Kasım'ında da Karabekir'le görüşmek istemiş; ancak bu isteği Karabekir'e bildirilmemişti. Karabekir, bu konuda yakın çevresine "O, bizim İstiklal Harbi'ni beraber yaptığımız, sevdiğimiz baskomutanımızdı. O bizim cihat arkadaşımızdı. O Mustafa Kemal'dir; çağırınca gidilir, Benim en yakın arkadaşımdı; ama çağırmadılar, çok iyi biliyorum" diye yakınmıştı.“[41]

Velhasıl esasen Atatürk’ün muhalif paşalarla ölmeden önce görüşmek istediği hatta bunları yeniden yakın çevresine ve siyasete dahil etmek istediği bilinen bir gerçektir. Öyle ki muhalif paşalar arasından en tutuculardan ikisi olan olan Refet Bele’yi 1935’de milletvekili adayı göstermiş, Rauf Orbay’ı da milletvekili yapmak için uğraşmıştı. Zira Gâzi bu insanların memleket üzerinde çok büyük payları odluklarını farkındaydı. Rauf Orbay, Mart 1920’ye kadar Milli Mücadelenin ikinci adamıydı.(müdafaa’i hukuk cemiyetinin ve heyet-i temsiliye’nin 2. Başkanıydı) Hüsrev Gerede Erzurum Kongresi sırasındaki anılarını anlatırken Rauf Orbay’ın Gâzi’ye karşı davranışlarını şöyle anlatır; “Genellikle Mustafa Kemal ve Rauf Bey'le birlikte dolaşırdım. Çevre köylerde ilişki kurduğumuz halk ile yaylada rastladığımız celep ve çobanlara varıncaya kadar herkes Hamidiye Kahramanı Rauf Bey'in adını duymuştu. Fakat Mustafa Kemal popüler değildi. Rauf Bey bu durumdan asla kendi adına yararlanma yönüne gitmemiş, tersine sürekli olarak Mustafa Kemal Paşa'yı öne sürmüştür. Temiz, asil bir insan olan Rauf Bey'in bu tutumu, onun da bizler gibi Mustafa Kemal'de milleti kurtaracak kudret ve zekâyı sezdiğinin kanıtıdır.[42]

 Tabi Atatürk ölmeden çıkartılan 150’likler yasasıyla çoğu muhalifin zaten affedilmiş olduğu bilinen bir gerçektir. Şimdi İsmet Paşa’nın Milli Şeflik döneminde bu şahıslarla ilişkilerini ve gönüllerini almasına gelelim. Cemil Koçak öncelikle İnönü’nün muhalefetle barışmasına daha farklı bir bakış açısından ele alır. Koçak şöyle yazar: “Bu uzlaşma arzusu, temelde, Atatürk döneminde, bizzat İnönü'ye karşı da muhalefette kalmış ve kendilerini siyasal alanda herhangi bir biçimde temsil etme ya da ettirme olanağından tamamen mahrum kişilerin ve belki de grupların, bu yeni dönem de, hele bir geçiş döneminde, bu kez de yeni yönetime muhalefet edebilecekleri endişe ve kuşkusunda aranmalıdır.”[43]  

Cidden İnönü 16 Şubat 1939 tarihinde günlüğüne şöyle yazar; 

“Atatürk'ün ölümünden sonra ilk iş olarak dahilde emniyet tesisinin lazım olduğunu gördüm. Eski muhaliflerin teskini, mümkünse kazanılması kıymetli bir şey idi. İhtilaf ve nifak esasında şahsiyetten doğmuş idi.[44] Buradan da anlaşılacağı üzere İnönü’nün bu davranışında olası muhalefet odaklarını rejime entegre edip, onların muhalefetini elimine etme saiki mevcuttur. Esasen devletlerin, muhalefeti zararsız hale getirmek ve bu yolla da güçlenmek için olası muhalefet odaklarını sistemle bütünleştirmeye çalışmaları tarihte sıklıkla rastlanan bir olaydır.[45] Nitekim 18 Aralık 1938’de Karabekir Çankaya’da İnönü ile sıcak bie görüşme gerçekleştirir ve 31 Aralık 1938 Ara Seçiminde Milletvekili Adayı olarak gösterilir. [46] Cebesoy ise çoktan 1933 yılında Atatürk tarafından milletvekili adayı olarak gösterilmişti,  Keza Refet Bele de 1935’de meclise yeniden girmişti. Fakat İnönü’nün geçmişle barışma eylemi sadece cumhuriyetin muhalifleriyle de sınırlı kalmadı; zamanında çeşitli siyasi olaylar sebebiyle arasının açıldığı kişileri de siyasete geri döndürmek istedi. Örneğin Fethi Okyar’la ilişkisi 1930 SCF denemesi sonrası kötüleşmişti. Buna rağmen Okyar, İnönü’nün cumhurbaşkanı olmasını en başından beri desteklemişti.[47] İnönü’nün de isteğiyle Fethi Okyar da 31 Aralık 1938’de Bolu Milletvekili olarak meclise girer.[48] Aynı şekilde İnönü’yü Cumhurbaşkanı seçtirmemek amacındaki girişimlere destek olmasına [49] rağmen Soyak’ın da Milletvekili adayı gösterilmesi bu girişimin sadece rejimin eski muhalifleriyle sınırlı kalmadığını; İnönü’nün kişisel muhaliflerini de kapsadığını gösterir.

 

Yakup Kadri Karaosmanoğlu İnönü’nün eski muhaliflerle barışma politikasını şöyle yorumlar:  

“Düşünüyordum ki, İsmet Paşa, eski muarızlarıyla, Atatürk'e dayanmaksızın, tek başına uğraşamayacağını anladığı için, böyle bir hoş geçinme yolu tutmuş ve bununla pek akıllıca bir harekette bulunmuştur. Zirâ bu hareket, ne kadar zorâki olursa olsun, ne gibi ard düşüncelere dayanırsa dayansın, iç politikada bir barış denemesi mânâsına gelebilir ve Atatürk'ün ölümünden sonra sarsılması çok muhtemel olan devlet otoritesi de ancak bu sûretle korunabilirdi."  [50]

Tabi İnönü’nün bu barışma politikasını sadece stratejiye de dayandırmak doğru olmayabilir, zira örneğin Karabekir Paşa ile aralarında her ne kadar cumhuriyet döneminde zarar görse de samimi bir dostluk vardı.İnönü bu barışma politikasını şöyle anlatır; “Atatürk öldükten sonra bunları(TCF’nin önde gelenlerini) yanıma çağırıp dedim ki: "Hepinizin hizmeti vardır. Hamiyetli insanlarsınız; sizlere memleket hizmetinde vazifeler vermek isterim. Yalnız bir şartım var. Bugünden itibaren Atatürk aleyhinde hiçbir konuşma yapmayacaksınız." Kabul ettiler”[51]  Cemil Koçak ise bu politikayı şöyle özetler: “İnönü, eski muhaliflerin yeni dönemde yönetimde görev almalarını sağlarken, eski muhalifler de, Milli Mücadele'deki ve Atatürk dönemindeki siyasi anlaşmazlıkları, çatışmaları ve siyasi tasfiyeleri, Atatürk ile olan anlaşmazlıklarını gündeme getirmemeyi, eski dönemi ve yönetimi tartışmamayı, bir başka ifadeyle eski defterleri kapatmayı, geçmişe sünger çekmeyi kabul ediyorlardı.” [52]

 

Sonuç olarak ifade edilebilir ki İnönü’nün muhalifleriyle barışmasını ona karşı devrimci yaftası vurmak için kullanmak şüphesiz ki beraberinde birçok tezat getirecektir. Esasen bu eylemi başlatan kişinin Atatürk olduğu göz önünde tutulursa bu mantıkla Atatürk’e de karşı-devrimci yaftası vurulmuş olacaktır. Tabi bu çelişki karşı devrim tezinin bilimsellikten uzaklığını gösteren olgular manzumesinin sadece birini teşkil eder, hülâsa karşı devrim tezi ifade olunduğu gibi tarihsel değil; siyasi amaçlarla artiküle edilen bir anlatı niteliğine hâizdir.

 

 Alp Buğdaycı, Ağustos, 2022

 

 

Kaynakça 1: Tanıl Bora, Cereyanlar, 2020, S. 176-8

Kaynakça 2: Feroz Ahmad, Demokrasi Sürecinde Türkiye, 2020, S. 340-371

Kaynakça 3: Post-Post Kemalizm, Der: İlker Aytürk, Berk Esen, 2022, S. 25-27

Kaynakça 4: Şu konferansa bakınız; https://youtu.be/EFgiH1M-4Es

Kaynakça 5: Yunus Emre, CHP Sosyal Demokrasi ve Sol, 2019, S. 159-162

Kaynakça 6: Yunus Emre, CHP Sosyal Demokrasi ve Sol, 2019, S. 140 ve S. 156-163

Kaynakça 7: Doğan Avcıoğlu, CHP İçindeki Mücadele, Yön Dergisi no. 176, s.3

Kaynakça 8: Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 2; Kemalizm, 2021, S. 164-167; Yunus Emre, CHP Sosyal Demokrasi ve Sol, 2019, S.  160

Kaynakça 9: Feroz Ahmad, Demokrasi Sürecinde Türkiye, 2020, S. 262-5 ve S. 316

Kaynakça 10: Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 2; Kemalizm, 2021, S. 166-7; 

Yunus Emre, CHP Sosyal Demokrasi ve Sol, 2019, S. 140

Kaynakça 11: Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 2; Kemalizm, 2021, S. 478

Kaynakça 12: Tanıl Bora, Cereyanlar, 2020, S. 477

Kaynakça 13: Çetin Yetkin, Karşı Devrim, 2014, S. 600-3

Kaynakça 14: Attila İlhan, Hangi Atatürk, 2021, S. 52 ve  60

Kaynakça 15: A.G.E, S. 52

Kaynakça 16: İnönü dönemi kemalizmi hakkında en iyi çalışmalardan birisi; Seçkin Çelik, İnönü Döneminde Kemalizm, 2021

Kaynakça 17: Çetin Yetkin, Karşı Devrim, 2014, S. 39-44

Kaynakça 18: Uğur Mumcu, Karabekir Anlatıyor, 

Kaynakça 19: Uğur Mumcu, Karabekir Anlatıyor, S.108-110

Kaynakça 20: Sina Akşin, Kısa Türkiye Tarihi, 2021, S. 194

Kaynakça 21: Feroz Ahmad, Modern Türkiye’nin Oluşumu, 1994, S. 86; Suna Kili, Türk Devrim Tarihi, 2014, S. 209

Kaynakça 22: Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, 2020, S. 347

Kaynakça 23: Mete Tuncay, Türkiye’de Tek Parti Yönetiminin Kurulması 1923-1931, 2015, S. 387-392; Erik Jan Zürcher, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 2021, S. 185-190

Kaynakça 24: Mete Tuncay, Türkiye’de Tek Parti Yönetiminin Kurulması 1923-1931, 2015, S. 108

Kaynakça 25: Erik Jan Zürcher, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 2021, S. 137-153

Kaynakça 26: Feroz Ahmad, From Empire to the Republic, Cilt 2, 2019, S.239

Kaynakça 27: Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 4; Milliyetçilik, 2008, S. 735

Kaynakça 28: Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, 2020, S. 592

Kaynakça 29: Frederick Frey, The Turkish Political Elite, 1965, S. 254

Kaynakça 30: Feroz Ahmad, From Empire to the Republic, Cilt 2, 2019, S. 240

Kaynakça 31: Kemal Karpat, Türk Demokrasi Tarihi, 2021, S. 140-1

Kaynakça 32: Feroz Ahmad, From Empire to the Republic, Cilt 2, 2019, S. 249

Kaynakça 33: İsmet İnönü, Hatıralar, 2020, S. 467

Kaynakça 34: Tanıl Bora, Cereyanlar, 2020, S. 417-442

Kaynakça 35: Erik Jan Zürcher, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 2021, S. 135

Kaynakça 36: Uğur Mumcu, Gazi Paşa’ya Suikast, 2021, S. 106

Kaynakça 37: Uğur Mumcu, Gazi Paşa’ya Suikast, 2021, S. 106

Kaynakça 38: Uğur Mumcu, Gazi Paşa’ya Suikast, 2021, S. 107

Kaynakça 39: Uğur Mumcu, Gazi Paşa’ya Suikast, 2021, S. 108

Kaynakça 40: Uğur Mumcu, Gazi Paşa’ya Suikast, 2021, S. 109

Kaynakça 41: A.G.E

Kaynakça 42: Sami Önal, Hüsrev Gerede’nin Anıları, 2002, S. 66

Kaynakça 43: Cemil Koçak, Türkiye’de Milli Şef Dönemi, Cilt 1, 2018, S. 174

Kaynakça 44: İsmet İnönü, Defterler(1919-1973), Cilt 1, S. 258

Kaynakça 45: Micheal Mann, Rulling Class Strategies and Citizenship, 1988, s. 190-6  Kaynakça 46: Cemil Koçak, Türkiye’de Milli Şef Dönemi, Cilt 1, 2018, S.175

Kaynakça 47: Necdet Uğur, İsmet İnönü, 2017, S. 31-2

Kaynakça 48: Cemil Koçak, Türkiye’de Milli Şef Dönemi, Cilt 1, 2018, S. 177

Kaynakça 49:Cemil Koçak, Türkiye’de Milli Şef Dönemi, Cilt 1, 2018, S.126-31

Kaynakça 50: Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Politikada 45 Yıl, S. 152

Kaynakça 51: Necdet Uğur, İsmet İnönü, 2017, S. 27

Kaynakça 52: Cemil Koçak, Türkiye’de Milli Şef Dönemi, Cilt 1, 2018, S. 181-2

 

Yorumlar