12 Mart Muhtırası

 Bugün 12 Mart Muhtırasının 50.  Yıl dönümü. 50. yıl önce bugün TSK kuvvet yüksek askeri şurası Başta Havacı orgeneral Muhsin Batur’un baskısıyla Demirel hükümetine istifası için Muhtıra(uyarı) mektubu verdi. Bu muhtıra ise bir karşı-ihtilal olarak değerlendirilebilir(9 mart darbe girişimine karşı). Muhtırayı kısaca anlarmak gerekirse şöyle denebilir; ordu darbe tehditiyle hükümeti düşürümesi. 27 Mayıs, Türk siyasetine yepyeni bir oyuncuyu fiilen sokmuştu; Ordu. 27 Mayıs, amaç olarak demokratik rejimin onarılması ve yola sokulmasını hedeflemişti.(En azından Korgeneral Cemal Madanoğlu’nun amacı buydu.) Fakat 27 Mayıs Darbesi sonrası ordu içinde inanılmaz bir hizipleşme başladı, Cemal Madanoğlu’nun planı, hükümeti doğrudan devraldıktan sonra Profesörlerden oluşan bir kurula devretmek ve kışlaya çekilmekti. Fakat başta Alparslan Türkeş olmak üzere bir takım darbeci, kışlaya hemen çekilmenin; CHP’ye doğrudan iktidarı devretmek olduğunu öne sürerek, ordunun yönetimde kalmasını savundu. Aynı şekilde hükümetin devredilmesi istenilen profesörlerde Türkeş’in önerisini savundu. Türkeş’in ve katılıların önerilerinin ağırlık kazanmasından sonra ve silahlı kuvvetler birliğiyle de ters düşmelerinden sonra Cemal Madanoğlu ve Osman Köksal gibi nispeten daha demokrat subaylar da direk istifasını etmek zorunda kaldı. Bu olunca da Ordu’da inanılmaz bir liderlik sorunu  oluştu, çünkü darbe emir komuta zincirinde gerçekleşmemişti, Cemal Gürsel de son derece etkisiz birisiydi ve daha MBK’daki subayları bile tanımıyor, darbeden sonra Madanoğlu tarafından MBK’nın başına getirilmişti. Bu sırada orduda inanılmaz bir cuntalaşma başladı, adeta “Cuntaların İktidar dansı” başlamıştı. Bir Tarafta MGK diğer tarafta Silahlı kuvvetler birliği öbür tarafta albayla cuntası diğer tarafta istanbul cuntası... Tabi bu cuntaların en etkilisi Silahlı Kuvvetler birliği denebilir. Bunun başını Cevdet Sunay çekmekteydi ve aslında Menderes-zorlu-polatkan 3’lüsünü idama yollayan cunta da buydu. Görünürde iktidar MBK’nın olsa da aslında Silahlı Kuvvetler Birliği her şeye hakimdi. Gölge iktidar da demebilir. SKB’yı Feroz Ahmad bir şemsiye iktidar olarak tanımşar. Hatta Adalet Partisi kurucusu Ragıp Gümüşpala, Silahlı Kuvvetler Birliği için şöyle konuşur; “Bunlar Ahval ve şer’dir!” Ekim 1961 seçimleri de adeta bir rezillikti, Hem CHP hem de ordu için. Ap’nin halefi olan 3 parti yüzde 60’tan fazla oy almış ve CHP’de 1957 seçimlerine göre bile yüzde 5 daha az oy almıştı! Halk yine Demirkırat’a göz kırpıyordu. Bu ise damlayı taşıran son damla oldu. Silahlı kuvvetler birliği derhal toplandı ve meclis açılmadan önce seçimlerin iptal edilip yeni bir darbe yapılması kararlaştırıldı. Karpat bu konuda şöyle yazar; -Ordu içinde Millî Birlik Komitesi kadar etkili olmaya başlayan Silahlı Kuvvetler Birliği, seçimlerin millî iradeyi tam olarak yansıtmadığı ve yeni bir darbenin gerektiğini savunmuştur.” 21 Ekim'de MBK'nın İstanbul kanadına bağlı 10 general ve 18 albay toplanmış ve en geç 25 Ekim'e kadar yönetime el koyacağını kararlaştıran 21 Ekim Protokolü" imzalamıştı. 22 Ekim'de MBK'nın Ankara kanadı aynı içerikteki "Mürted Protokolü" imzalamıştır.

Protokolü imzalayan subayların 25 Ekim 1961 tarihinde 12. dönem TBMM toplanmadan önce kararları uygulatmak istemelerinin sebebi, parlamento açıldıktan sonra harekete geçip "anayasayı ihlal suçu" işleyeceklerini ancak bu tarihten önce yönetime el koyarlarsa ise anayasayı ihlal suçu işlemeyecek olmalarını düşünmeleridir. Tüm müdahale planları belli olmasına karşın bir sorun vardır. 27 Mayıs Menderes’e karşı yapılmıştı, fakat şuan Hükümet kuracak olan kişi  İnönü’ydü, yani Darbeci subaylarda inanılmaz büyük bir tedirginlik vardı zira bu Menderes’e darbe yapmaya benzemezdi. İnönü ordunun manevi babası konumundaydı, kimisine göre ordu da Genelkurmay başkanından fazla manevi etkisi vardı, her ne kadar Silahlı Kuvvetler birliğiyle özellikle Menderes’in idamlarında büyük fikir ayrılıklarına düşse de yine de ona saygı duyuyorlardı. Tam bu sırada ise SKB başkanı Cevdet Sunay devreye girer ve Cevdet Sunay'ın müdahalesiyle protokoller askıya alınmış ve siyasi parti liderleriyle uzlaşma yolu tercih edilmiştir. Bunun için 24 Ekim'de Çankaya köşkünde, eski Orgeneral ve AP genel başkanı Ragıp Gümüşpala (Adalet Partisi), Ekrem Alican (Yeni Türkiye Partisi), İsmet İnönü (Cumhuriyet Halk Partisi), Osman Bölükbaşı (Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi), Cevdet Sunay, Cemal Gürsel ve generallerın önünde Yassıada mahkûmlarına af çıkarılmayacağına, Emekli İnkılap Subaylar Derneğine bağlı subayların orduya geri alınmayacağına ve Cemal Gürsel'in cumhurbaşkanı seçilmesi için çalışacaklarına dair protokolü imzalamışlardır. Tabi bu orduyu siyasetten uzaklaştırmaz, 1961-1965 arası 2 tane darbe girişimi olur, tabi İnönü ise çizmelerini giyerek bunları bastırır. Ama bu 2 darbe girişimi sadece görünürdeydi, buz dağının görünen kısmıydı. Görünmeyen kısmında ise birçok cunta iktidar dansı yapmaktaydı. Tabi o dönem ki en büyük şans da Eski ihtilalci İnönü’nün iktidarda olmasıydı, İnönü kendi tabiriyle şöyle der; “Biz tam 15 tane darbe girişimi bastırdık!” Paşa burada Talat Aydemir’in yanı sıra dağıtılan cuntaları da söylemektedir. Chp ise tam o dönem büyük bir değişiklik içerisindeydi. Başında Bülent ecevit, Turan güneş ve Suphi baykam gibi kişilerin olduğu ortanın solu hareketi ortaya çıkmıştı. CHP, 1950’den beri 2. Dünya savaşı döneminde halkın gözünde edindiği bürokratik ve otokratik siyaset anlayışından kurtulma ve reformcu ve progressive olma çabasındaydı(bkz: 2. Dünya savaşı döneminde savaş zenginleri zümresi. Taner Timur’un Çok Partili Hayata geçiş ve Murat Metinsoy’un 2. Dünya savaşında Türkiye kitabını bu konuda öneririm.) bu çaba ise 27 Mayıs sonrası zirveye ulaşır. Parti içinde Muhafazakarlar ve progressiveler arasında amansız bir çekişme vardı. Sonucunda ise Bülent Ecevit’in grubu çekişmeden galip gelir, ve partiyi ortanın soluna çeker.(Bu konu başlı başına bir makale konusu o yüzden Detaya girmiyorum, CHP’nin bu özgürlükçü tarafa dönüşümünü detaylı incelemek isteyenler, CHP istanbul milletvekili Dr. Yunus Emre’nin Chp, Sosyal demokrasi ve sol kitabını okuyabilir, ben baya beğenmiştim)Bunu gören Süleyman Demirel ise şöyle bir söylem uydurur; “Ortanın solu Moskovanın yolu” 66 yılında Karadeniz gezisine çıkan Demirel tam anlamıyla siyasetini anti-komünizm üstüne kurar ve tüm muhalifleri komünistlikle suçlayarak kendi elleriyle sağ-sol çatışmalarının tohumunu eker, Örneğin Suphi Baykam 1964 yılında Gürsel’e yazdığı mektubunda Demirel’in bu kutuplaştırıcı söyleminin ülkeyi iç savaşa sürükleyebileceği konusunda uyarır. (Mektubu Feroz ahmad yayınlar)

Demirel, kendince halkı tüm ortanın solu grubundakilerin sovyet ajanı ve dinsiz olduğuna ikna ederek, onları kandırmayı hedefler; kısmen başarılı olur da. Tabi bunu Ülkücü komando kamplarının kurulması ve Komünizmle mücadele derneklerinin yayılması izler. (Bu konuda Feroz Ahmad’on ve Kemal Karpat’ın çok iyi çalışmaları var) Bu mecralarda milliyetçilik ve islamcılık üzerinden öğrencilere gençlere Alparslan Türkeş’in tabiriyle “komanda eğitimi” veriliyordu(Tanıl Bora’nın Cereyanlar kitabında iyi anlatılır). Öbür tarafta ise Aşırı sol yükselişteydi. Yani anlayacağınız, sokaklar yanmayı bekleyen barut gibi patlamaya hazırdı. Zaten 68 kuşağının devrimci ve kaotik ruhu da 6. Filo olaylarıyla belli olmuştu. Adalet Partisi’nde ise İslamcı kanat ile Liberal kanat arasında büyük bir kutuplaşma yaşanıyordu. Bu kutuplaşma 1970 seçimi sonrası bütçe oylamalarında 41 AP’li milletvekil kendi hükümetlerine ret oyu verdiğinde bir bölünmeye dönüştü. 1970 Bütçe oylamaları sonrası AP’deki liberal kanat Feruh Bozbeyli önderliğinde ayrılarak Demokratik Partiyi kurdular. Eğer AP’nin siyasetne bakarsak 61-70 arasındaki olan liberal muhafazakar ses tonu, bu bölünmeden sonra yerini daha çok islamcılığa bırakmıştır. Özellikle 6. Filo olaylarıyla gerilmeye başlayan ordu ise darbe planlarına başlamıştı, bu darbe planının mimarı ise Faruk Gürler’in yardımcılarından bir olan Celil Gürkan’dır. Şimdi ise biraz Orgeneral Faruk Gürler’e değinmek istiyorum, Faruk Gürler; Genel Kurmay 2. Başkanıydı. Ordudaki tüm genç subayların örnek aldığı, liderleri olarak gördüğü Atatürkçü ekolden gelme bir Generaldi. Darbeciler tarafındansa, darbe sonrası Devlet Başkanlığına getirilmesi düşünmüştü, tabi darbeninin olup olmaması da ona bağlıydı, zira Darbeye Faruk Gürler katılırsa; Darbenin başarısı neredeyse kesinleşmiş olacaktı. Darbe, emir komutanın dışında gerçekleşecekti, tam bu planlar gerçekleştirilirkense Faruk Gürler, Genelkurmay 2. Başkanlığından; Kara Kuvvetleri komutanlığına Süleyman Demirel tarafından atanmıştı. Bu ise ihtilalci subaylarda büyük bir sevinç yaratmıştı, Zira liderleri artık Türk ordusunun en büyük 2. Makamındaydı. Kara Kuvvetleri atama sırasında Gürler’in önünde 1 general daha olmasına rağmen Süleyman Demirel onu atamıştı, yani Demirel kendi sonunu getiriyordu. İhtilalci subayların, darbeden sonraki planları ve kurulacak hükümet mekanizması ise inanılmaz ilginçti. Meclis lağvedilecek ve devrim meclisi kurulacak, yepyeni anayasa yazılacaktı. Şöyle de değerlendirilebilir; subaylar sol Atatürkçü bir rejim düşünüyorlardı, bu harekette liderlerini ise Faruk Gürler olarak düşünüyorlardı. Yani 9 Mart Türk tarihindeki ilk sol darbe girişimi olarak değerlendirilebilir. Fakat burada hala bazı netleşmemiş hususlar var. Örneğin, darbe planlarının yapılmasını Faruk Gürler’in emriyle gerçekleşip gerçekleşmediği hala bilinmiyor. İhtilalci subaylar, Faruk Gürler’in emiriyle Darbe hazırlıkları yaptık demelerine rağmen Faruk Gürler ise bunu reddeder. O dönem Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç ise durumu farkında olmasına rağmen, beklemekten başka yapabileceği bir şey yoktur. Zaman geçtikçe Faruk Gürler’in şüpheleri artmaya başlar. Gürler, darbeden sonra tıpkı 27 Mayıs sonrası Alttan gelecek başka darberlerle kendisinin de devrilmesinden korkuyordu ve düğmeye basmakta tereddüt ediyordu. Ayrıca Faruk Gürler, İsmet İnönü’den de korkuyordu zira darbeye karşı çıkarsa(ki öyle olacağını düşünüyordu) darbe yüksek ihtimalle bastırılırdı. 7 Mart günü radikal darbeci subaylar eski CHP milletvekili Fakih Özfakif’in evinde toplanırlar, Faruk Gürler dümeye basmayacak nasıl yapacağız diye sitemler yükseliyordu, en sonunda Fakih Özfakih’de şöyle der: “Sayın Paşalarım, yahu Faruk Gürler Allah mı? Eğer Faruk Gürler, düğmeye basmıyorsa engel oluyorsa o zaman ortadan kaldırmasını biliniz, ha eğer ben aşamam diyorsanız söyleyin bana; ben gidiyim kendisinin kafasına sıkayim.” O sırada bu laflar edilirken toplantıda Atıf Erçıkan isminde yaşlı bir General bulunuyordu, bu Yaşlı general her 15 dakikada bir bende prostat var diyerek tuvalete gidiyordu. Ama aslında kendisinde Prostat yoktu sadece tuvalette yanında taşıdığı ses kayıt cihazının diskini değştiriyordu:D O dönem ses kayıt cihazları 15 dakikalık disklerden oluştuğu için 15 dakikada bir kere yeni diskin takılması gerekiyordu. Toplantıdan sonra Atıf Erçıkan ise gitmiş ve bu disklerin tamamını Faruk Gürler’e vererek “Bak senin altındaki subaylar seni devirecek” diyordu. Bu Faruk Gürler’de soğuk duş etkisi yaratmıştı. Zaten harekete şüpheli yaklaşan Gürler bunun üzerine tamamen vazgeçmiş ve derhal Genelkurmaya gidip, Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç’a durumu anlatmış ve orduda Sol bir darbe girişiminin olacağını, Rejimin lağvedileceğini anlatmıştı! Ondan sonra ise Faruk Gürler ve Muhsin Batur radikal subayları toplayarak onları vazgeçirmeye çalışır, bu sırada Genelkurmay Nato’nun bir darbe şüphesinde uygulanması için planladığı DEV-KUR(Devleti kurtarma planı)’u devreye sokar, bunun üzerine sayıları az kalmış Devrimci Subaylar iyice vazgeçer. Şimdi sırada olacak olay karşı darbeydi; 12 Mart. Birand’ın tabiriyle, “Silahın ucu şimdi 9 Martçılara dönecekti.” Memduh Tağmaç derhal Orgeneralleri topladı, Memduh Tağmaç şu düşüncedeydi: “Demirel iktidarda kalırsa Altımızdaki subaylar bizi devirir, biz darbe yapmayalım; En En kötü ihtimalde son çare olarak, hükümete istifa etmesi için bir Muhtıra verelim böylece, fiilen müdahale olmadan Demirel düşürülsün ama şu da bilinmelidir ki ordu son çaredir.” Başbakanlığın 500 metre aşağısında yapılan Darbe planlarını Demirel haber alıyor ama hiçbir şey yapamıyordu. O sırada Ankara tam bir belirsizlik mevcuttu, kimse ordunun içinde ne olup bittiğini bilmiyordu. 10 Mart günü ise 26 General(içlerinde Kenan Evren gibi kişiler de vardı.) Memduh Tağmaç’ın davetiyesi ile Genelkurmay’da topanıyordu. Bu toplantının amacı ise Başbakanı devirecek formülü arıyordu. Memduh Tağmaç’ın muhtırayı isteme sebebi ise bu durumu en az zararsız atlatma isteğinden geliyor ve emir komuta zincirinin dışında gerçekleşecek bir darbenin ülkeyi iç savaşa sürüklemesinden korkuyordu. Buna rağmen hala tam anlamıyla Tağmaç kararını verememişti. Muhtıranın arifesinde 11 Mart saat 17:30’da Memduh Tağmaç Genelkurmay başkanında tüm Orgeneralleri toplamıştı. Bu toplantıda, tüm generallerin müdahale istediğini gören Tağmaç şu tezi savundu, hiç müdahale etmeyelim ve sadece bir uyarıyla Demirel’i düşürelim. Hava kuvvetleri komutanı Muhsin Batur ise meclisi karşımıza alarak, meclisten bazı şartlar da talep ederek Başbakanın düşürülmesini yani bir yarı müdahale istiyordu. Toplantının sonunda Orgeneraller  Muhsin Batur’un önerisinin daha makul olduğunu belirtince Tağmaç iyice telaşlanmaya başladı. Çünkü Tağmaç daha fazla direnirse alttan gelecek bir darbenin kendini de devrimesinden korkuyordu. Toplantıyı, Cumhurbaşkanı Sunay’ın da nabzını yükleyelim diyerek terk etti. Akşam saat 21:00’da evinde Mit müsteşarı Fuat Doğu’ya tüm muhtıra planlarını, 9 Mart darbe girişimini anlattı ve şimdi gidin bunları Cevdet Sunay’a anlatın dedi. Fuat Doğu ise hemen Çankaya’ya gidip her şeyi Cumhurbaşkanı Sunay’a anlattı. Sunay ise bu haberi duyunca simasında bir üzüntü belirdi. Artık darbeyi 4 orgeneralden başka 2 kişi daha biliyordu: Süleyman Demirel tarafından atanmış Fuat Doğu ve Süleyman Demirel tarafından Cumhurbaşkanı yapılmış Cevdet Sunay. Cevdet Sunay, akşam, Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında bulunan gizli telefon hattını kullanarak darbeyi, yani muhtırayı haber verme imkanına sahip olsa da bunu yapmadı. Mit müsteşarı Fuat Doğu da 11 Mart günü önceden haber vermez. kendi tabiriyle şöyle der; “Demirel’e erken haber verseydim, Demirel haklı olarak itraz eder ve direnirdi. Buysa bir iç savaşa bile neden olabilirdi, o yüzden haber vermedim.” 12 Mart sabah saat 9:00’da Sunay, Doğu’yu arayarak darbe planlarını Demirel’e anlatmasını ister ve ülkenin düzeni için Çekilmesini istediğini iletmesini ister. Doğu, Demirel’e ordunun planlarını anlatır ve Sunay’ın kendisinden bir sağlık sorununu bahane ederek çekilmesini istediğini belirtir. Bu haberden hemen sonra Demirel telefona sarılır ve Cumhurbaşkanlığını arar. Fakat Cumhurbaşkanlığında Demirel’in telefonunu kimse açmıyordu. 12 Mart günü saat 9:30’da 4 Orgeneral, Genelkurmayda toplanırlar. Gece korgeneral Kemal Tarhan’ın hazırladığı Muhtıra metni önlerindeydi. Ama metni uzun bularak biraz kısaltırlar, İmzalamadan 1 saat önce ise Genelkurmayı bir sessizlik sarmıştı. Orgeneral Muhsin Batur, şöyle anlatır:”1 Saat aşağı yukarı bekledik imzalamak için çünkü ağır bir metin, ağır bir karar. Hiç konuşmadan ben sigara içtim diğer paşalar çay içti ve kara kara düşündük, hiç konuşmadık.” Bu metin adeta şunu diyordu: “istediğimizi yapmazsanız yönetme el koyacağız.” 1 Saat düşündükten sonra Memduh Tağmaç yenik düştü ve “Getirin metni imazalayacağım.” Der. İmzayı atarken de gözlerinden birkaç damla yaş aktığı görüldü. Hemen sonra bu muhtıra metni saat 12:55’te TRT’ye radyoda okunması için teslim edilir. Hemen bakanları toplayan Demirel 4.5 saatlik bir toplantı yapar. Bu toplantının sonucunda Demirel “En azından Meclisi açık tutarız.” Diyerek istifa dilekçesini yazarak Sunay’a yolladı. Saat 19:21’de ise Şapkasını alıp Başbakanlık merdivenlerinden devrik biçimde iniyordu. Komutanlar ise o gece Demirel’istifasını Cevdet Sunay’ın verdiği bir yemekle kutladılar. Hemen sonra da 9 Martçı devrimci subaylar ise bir bildir ile ordudan tasfiye edildiler, emekliliği gelenler emekli edildi, diğerleri ise Ankara’dan uzaklaştırıldı.Ertesi gün ise Nihat Erim’in Başbakan olması kararlaştırılır. Nihat Erim, CHP’nin içindeki Ortanın solu hareketine muahlif muhfazakar kesminin başını çekmekteydi. Ecevit ile büyük bir çatışma halindeydi. Onun atanması da CHP içinde dengeleri değiştirecek ve Ecevit’in “12 Mart sadece Demirel’e değil, bana ve CHP’ye de yapılmıştır!” Demesine sebep olacaktı.


Alp Buğdaycı, 12 Mart 2021

Yorumlar